Kamu işveren heyetiyle sendikalar arasında devam eden pazarlıktan ilk etapta koca bir hiç çıktı ya da dağ fare doğurdu.
2002 yılında yapılan seçimler sonrasında hızla geçmişin yaralarını saran Türkiye son olarak İMF’den, Türkiye Masası Şefi Carlo Cotarelli’den de kurtularak kendi ekonomisinin patronu olmaya başladı.
(Adamın ismini herhangi bir kaynağa bakmadan yazdım).
Ancak öyle görülüyor ki hükümet, ekonominin patronluğunu başka patronlar eliyle yürütüyor.
Bu güne kadar yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde hükümetin ya da kamu işveren heyetinin teklifleri hep düşük tuttuğunu biliyoruz.
Seçim ekonomisi uygulanmıyor, popülist yaklaşımlardan uzak duruluyor amenna.
Ülke geçmişte bankalar, holdingler, kodamanlar, kocamanlar eliyle soyulup soğana çevrildi, buna da diyecek yok.
Ak Parti hükümetlerinin ilki iktidara geldiğinde devlet, memurun maaşını ödeyecek durumda değildi, bunu da kabul ediyoruz.
Dünyanın en büyük terör örgütleri ABD, İsrail ve bilumum diğer eşkiyayla mücadele ediyoruz buna da kabul.
Neredeyse Cumhuriyetle yaşıt bu mücadele sürecinde kaybettiğimiz, cennete, Peygamberimiz’e (S.A.V) komşu olarak gönderdiğimiz yetişmiş insan gücümüz, kadınımız, gencimiz, yaşlımız, çocuğumuz bir yana harcadığımız parayla rahatlıkla yeni bir Türkiye daha inşa edilirdi.
Bütün bunların her biri bir memurun, vatansever bir çalışanın kemer sıkması, canına çekmesi, hakkına hatta hakkından azına razı olması konusunda yeterli gerekçedir.
Ancak eğer durum buradan hareket etmemizi gerektiriyorsa o zaman ülkenin zenginleşmesi nerede kaldı?
Kişi başına düşen milli gelirin yaklaşık üç katına çıkması nerede kaldı?
Türkiye’nin dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olması iddiası ya da realitesi nerede kaldı?
Ülkenin zenginleşmesinde payı olan çalışanların refah payları nerede kaldı?
Ya ekonomi iyiye gidiyor, ülke büyüyor, refah artıyor ve biz çalışanlardan birşeyler saklanıyor.
Ya da kağıt üzerinde veriler iyi görünmesine rağmen ekonomi batağa sürükleniyor da bizim haberimiz yok.
Devam eden toplu sözleşme görüşmelerinde Kamu İşveren Heyeti adına 2018-2019 yıllarını kapsayacak teklifin elle tutulur, ciddiye alınır, kabul edilir, görüşmeye değer bir yanı asla yoktur.
Bu teklif üzerinden hareketle yapılacak bir ya da iki puanlık artışlar da yeterli, tatminkar ve kabul edilebilir olmayacaktır.
Bu şekilde dikte edilecek bir teklif ‘kul hakkıdır’ ve vebali vardır.
Bir yanda vergi affı, bir yanda sicil affı, bir yanda borç yapılandırma gibi uygulamalar bol keseden yapılırken kamu çalışanlarına bu kadar pinti davranmak insafsızlıktır, acımazsızlıktır, haksızlıktır.
Hükümet yetkililerinin bir an önce sadede gelerek ülkenin ekonomik gerçeklerini bir de pazardan, manavdan, bakkal ve kasaptan görmelerini bekliyoruz.
Yoksulluk sınırının 4.800 TL olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
El insaf...