FİKRİ HÜR

HER ZAMAN HER YERDE CİHAD

03 Eylül 2016 Cumartesi 07:46

İnsana verilen süresi belirlenmiş boş ve beyaz bir imtihan kâğıdı olan hayat, yazılarak değil yaşanarak dolduruluyor. Geçen her gün iyi-kötü, doğru-yanlış tüm davranışlarımız, düşüncelerimiz, gayretimiz, duruşumuz not edilmeye devam ediyor. Sonunda da vaat edilen bir ödül, bir ceza var.

İmtihan ağır, süre ise kısıtlı maalesef. Herkes adil bir imtihandan geçiyor. Çünkü her bir bireyin imtihanı kendisi için özel olarak tasarlanmış, süresi, soruları, konuları ve kapsamı kişiselleştirilmiş. İmtihanın, umumi kaideleri belirleyen, genel hattını çizen bir kılavuz ve bu kılavuzu açan, anlatan ve en önemlisi yaşayan bir öğretmen model olarak önümüzde duruyor.

Kılavuzumuz ve öğretmenimiz imtihanı geçebilmemizin iki önemli şartını ısrarla ve tekraren önümüze koyuyor: şüpheden arınarak sağlam olarak inan ve adanmış bir hayat ile mücadele et. Kısaca: iman ve cihad.

Katıksız, şüphesiz iman sahibi olmak ile başlanan yol elbette sonu altından ırmaklar akan bir diyara ulaştıracaktır. Fakat yolun geçtiği yerler zahmet, elem, fırtına ve düşman dolu. Bunlardan sadece sağlam bir iman ile kaçmak, kurtulmak ise çok ama çok zor. Kurtuluşa erdirecek tek seçenektir, cihad.

İmtihanımız çok yönlü, düşmanımız çok, fırtınalar ve zahmet büyük. Hepsi ile başa çıkmak için sarsılmaz bir iman ile kuşanmış bir cihad gerekiyor.

Cihada çıkan cengâverler geride bıraktıklarından vazgeçer ve elde edeceklerini ise hiç düşünmez. Geride bırakılan mal, refah, şan, makam, mevki, eş ve çocuklar…

Geride bıraktıklarına sevgisi ne kadar büyükse, ne kadar fazla bağlıysa cihad yürüyüşüne başladığında o kadar hür oluverir insan. Hür bir mücahid savaş meydanın en destansı savaşını verir. Cihad illa kılıcı kuşanmak dişe diş kana kan çarpışmaktan ibaret olmasa gerek. Nefsi, şeytanı, bağlılıkları, beklentileri ile savaşmak da olmalı. Bunlara karşı kazanılmış zaferi olmayanlar meydan savaşlarında da zafer kazanamazlar herhalde!

Şimdi dönüp bakalım kendimize. Kaçımız vazgeçer cebindeki sigara parasından; Suriye’de, Filistin’de, Afrika’da, Asya’da açıklıktan iki bükülüm olmuşlar için! Zulmün ve vahşetin topraklarından kopardığı kaç muhacire bir çadır kurabilmek için iki oda bir salon ev hayaliyle yıllarca dişinden tırnağından arttırdığı paradan kim vazgeçer! Kaç kişi yıllar sonra atanabileceği bir makam ihtimaline karşın Allah’ın emrini haykırmaktan korkmaz! Hangi memur milletin kanını emen, garibi ezen, kendi ikballeri için sahipsizleri kurban veren amirlerine dur diyebilir! Tüyü bitmemiş yetimin hakkını vampir ruhlu doymak bilmeyenlere peşkeş çekenlere kim direnir!

Tekrar soralım kendimize

Kim feda eder işini, makamını, ikballerini, yıllarca dirsek çürüterek elde ettiği diplomaları, hayallerini, sıcacık yatağını…

Ne yazık ki İslâm’ın elimize aldığımızda bizi yakan bir kor olduğu dönemi yaşıyoruz. Ve cihadı meydanlara havale etmenin büyük sıkıntısını yaşayacağız, hem tek tek hem de hep beraber.

Sevindirici olan ise aramızda, ümidimizi arttıran, bizi vermekten korktuğumuz bir mücadeleden kurtaran, hayallerimizi diri tutmamızı, yeni idealler belirlememizi sağlayanlar da var. Onların bir kısmı 15 Temmuz gecesi şehadet ile ödüllendirildi, bir kısmı uzuvlarından şehit verdi bir kısmı da şehitliğe ulaşamadığına yandı. Bu mücahitler müjdelendikleri nimetlere ulaşırken sorumluluğumuzu ağırlaştıran, gözlerimizi kamaştıran, nefsimizi azgınlaştıran bir de ganimet bıraktılar bize. Ve yine cihad düştü payımıza.

15 Temmuz gösterdi ki Peygamber Efendimizin (sav) büyük cihad olarak tembihlediği iç savaşı samimiyetle verenler hangi çağda ve nerede yaşıyor olsalar da küçük cihadın mükâfatı olan şahadet ile müjdeleneceklerdir inşaAllah.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #