Yazının başlığında olduğu gibi Gaziantep'ten bir Ziya öğretmen geçti. Motivasyonu düşmüş öğretmenlere ismindeki Ziya gibi ışık oldu. Yeri geldi kendi koltuğunu ayakta bekleyen bayan öğretmene verdi, yeri geldi platformun bir köşesine oturdu ve oradan konuştu. Kürsünün arkasında hiç durmadı. Sürekli hareket halinde konuşmalarını sürdürdü. Bakan gibi değil de bir öğretmen, bir hoca gibi aramızda dolaştı. Salondaki dinleyicilerin tamamı, Milli Eğitim Bakanı’nın bir bakan gibi değil de kalbi ile gören, akılla duygulandıran bir öğretmen olarak, bir insan olarak bizden birisi gibi olduğuna şahit oldu. Hatta yan tarafımda oturan öğretmenlere kulak misafiri oldum. Birbirleriyle “şimdi buradan hemen okula geçerek, okul için ve öğrenciler için ne gerekiyorsa yapasım geliyor içimden” diye konuşuyorlardı. İyi ki Gaziantep'e geldiniz Ziya öğretmen, iyi ki sizi dinlemişim. Buradan yeniden kendimizi tanıyarak çıkıp, kendimizi geliştirerek eğitimdeki gelişime ve değişime katkı sağlayacağız.
Ziya öğretmenin konuşmalarından aldığım özetleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaptığımız her çalışmayı bir yapboz sistemi içerisinde kutucuklara yerleştireceğiz ve birbiriyle bütünleştireceğiz. Nereye ulaşmamız gerektiğine inandığımız bir modellememiz var. Bu konuda acele etmiyoruz sabırlı oluyoruz ama yavaş da davranmıyoruz. Bugün üzerinde durduğumuz durum sizin hayalleriniz ile ilgili, çocuklarımızın geleceği ile ilgili, sizin umutlarınız ile ilgili, bu topraklara olan düşkünlüğünüz ile ilgili. Bizim çocuklarımız, biz bu ülkenin çocuklarıyız diye onurla ayakta durabilmeyi bilmeli. Ben samimiyetle inanıyorum ki bu işin içine girdikçe çetrefilli gibi gözükse de her şey, ülke olarak birikimimizi harekete geçirirsek bu işi yapabiliriz. Öğretmenlik meslek kanunu portfolyo üretimle ilgili çalışmalar, dijital eğitim bunların hepsi birbiriyle bağlantılı ve iç içe olan çalışmalar. Bu çalışmalara Eylül ayı itibarıyla başlamış olacağız, yani bizim dönem 3 yıllık sürenin başlangıcı olacak. Bizde imkanı olan okullarla ,imkanı olmayan okullar arasındaki fark yüzde 60'ların üzerinde. Öğrenme farkı yüzde 37 civarında. Bu farkı iyice düşürmeliyiz ki sınav baskısı kalksın, hem veli hem de öğrenciler rahat etsin. LGS sınavlarının olma nedeni bu farktan kaynaklanıyor. Bu farkı hep beraber kaldırmalıyız. Çünkü eğitim programımızı sürekli en az bilenin ihtiyaçlarına göre ayarlamamız gerekiyor. Öğretmen eğitimi çok önemli. Şu an eğitim fakültelerinde iyi öğretmen yetiştiremiyoruz. Kendi varoluşunun farkına vardıracağız.Öğretmen yetiştirme geleneğimizin “aşil topuğu” 1950'den sonra kesildi. Önümüzdeki dönem birkaç eğitim fakültesini pilot olarak seçip eğitim geleneğimizin üzerinden tekrar yeni bir öğretmen yetiştirme modeli oluşturacağız. Bizim tüm derdimiz bu memleketin çocuklarını geleceğe hazırlamak. Doğmamış çocuklara eğitim ortamları oluşturmak. Onlar için tohum saçmak. Artık yatırımımızı kaliteye vereceğiz. Bunun birinci şartı ise ehliyet. Bunun için de ahlak olmalı, sistemin ahlakı, kendi bileşenlerine en yetenekli insanları alması demektir. Sistemin ahlakı yoksa kişinin ahlakı devreye girer. Kabe'yi gayrimüslime emanet eden bir medeniyet, işi ehline verin demektedir. Okula gelen yöneticiye şöyle sorarlar: “sen işinle mi geldin ilişkinle mi” diye. Eğer ilişkinle geldiysen, biz öğretmenler olarak sana saygı duymuyoruzla karşılanırsın. Ne kadar ehliyetli olursan, çocuğun üstün yararını da o kadar korursun. Öğretmenliği çocuğa bir şeyler öğretmek olarak sayıyor, oysa öğretmenlik öğretmenin kendisini olgunlaştırma sürecidir. Öğretmenin kendini yetişme yolculuğudur. Bizim tek derdimiz öğretmenin niteliği. Eğer Eğitim Fakülteleri öğretmeni yetiştiremiyorsa , bizlerin öğretmeni suçlama hakkımız yoktur. Heyecanı, şefkati, merhameti ve sevgisi olmayan öğretmen çocuğun hayatına dokunamaz. Çocuklarda duyguları koşturup aklı susturma iyi bir metot değildir. Bütün yaptığımız işlerin merkezinde bilim olmalı, akıl olmalı, yoksa hamasetle bir yere varamayız. Eğer bu çocukları iyi yetiştiremezsek bizim bu topraklarda barınma şansımız yok. Biz hep geçmişi yaşıyoruz oysa bir gelecek tasavvurumuz olmalı, yani bir denge olmalı. Eğitim çocuğu genetiğe hazırlamak değildir, şimdiye uyandırmaktır. Bu bir devlet projesi, onun için devlet aklı gerekiyor, sürdürülebilir bir anlayış gerekiyor, bana göre sana göre olmaz, bu bilime göre olur, metoda göre olur.Bu anlamda okul müdürlerinin inanılmaz desteğine eğitim sistemimizin ihtiyacı var. “Bir okul, müdürü kadar okuldur”. Okul başarı hikayesi yazıyorsa büyük ölçüde müdürdendir, yazamıyorsa da müdürdendir. Müdür iddialı ise okulda öğretmenler de bu iddiayı görürler, o zaman katkı oldukça yüksek olur. Eğitimde istenilene ulaşmada en kısa yol okul müdürüdür. Bu da yetenekli olmalı. Yetenek olmazsa biz yol alamayız. Okul müdürü önemli derecede kritik bir kimliktir. Okul müdürü günlük işleri idare edip, gelen evrak, giden evrak diyorsa akşam da okulu sağ salim kapattık Allah'a şükür diyorsa o idarecidir durumu idare eder. Bu okulda işleri daha iyi nasıl yapalım derdinde olan , taktik arayışları olan ise yöneticidir. Eğer müdür strateji kuruyorsa, oyun kuruyorsa, yepyeni bakış açısına sahipse o liderdir. Bize asgari yönetici müdür lazım, idareci değil. Bir okulda bölünme varsa, kavga varsa, kaos varsa o okulun müdürü idarecidir ve okuldan asla bir şey çıkmaz. İyi müdürün elinde bir yol haritası olmalı .Bütün bunların tek nedeni çocukların hakkını korumak, hukukunu teslim etmektir. İnsan üç ayaklı bir varlıktır. Duygu, düşünce ve hareket. Bu üçü eş zamanlı çalışmalı. Bütünsel insan, üçünün de aynı anda bulunduran insandır. Çocuk eylemi, düşünceyi , duyguyu eş zamanlı yaşayacak. Öğretmenlik bir geçim vasıtası değil, ilahi bir sorumluluktur . Sizin imtihanınız iki dünyada çocuğun hakkı üzerinedir. Bunun için her gün daha fazla çalışmalı, her gün kendinizi yenilemelisiniz ki iki gününüz eşit olmasın. Eğer böyle olmazsa çocuğun hakkını yemiş olursunuz. Bana kalırsa hiç kimse dünyayı değiştirmeye kalkmasın, sadece sınıfını değiştirsin yeter. Şimdiki çocuklar çok şanssız, her şeyi hazır buluyorlar, hiçbir şeyi mücadele ederek elde etmiyorlar. Hiçbir problem çözemiyorlar , her şey hazır . Eğer çocuğa iyilik yapmak istiyorsak çocukları aşırı koruma güdüsüne girmemeliyiz. Onlara kendi ayakları üzerinde durmasını öğretmeliyiz. Çocuklar küçükken ne kadar korunursa büyükken o kadar zayıf olurlar. Çocuklar yokluk görmeli, sıkıntı çekmeli , bunları görecek ki çocuk, bağışıklık kazansın direnç kazansın. Çocuklarda zekadan ziyade azim ve gayrete önem verilmeli , zeka ikinci derecede kalmalı. Dirayet azim ve gayret birinci derecede önemli olmalı . Hayatın başarısı yüzde seksen, okul başarısı yüzde yirmidir. Amerikan çocuk kitaplarıyla, onların terbiye kopyasıyla, çocuk eğitimi ve de değerler eğitimi olmaz. Bizim kendimize ait kadim değerlerimiz vardır her hafta bir değer kazandırılmaz, değerlerin kazanımı süreklidir. Ayakta durabilmek için eğitimi kesinlikle güçlendirmemiz lazım. Devşirmesi olmayan hiçbir devlet büyük devlet olamaz. Bu çağın devşirmesi ise eğitimle olur. Öyle bir eğitim sistemine sahip olacaksınız ki bütün dünyada zeki çocuklar gelip sizin öğrenciniz olacak. 2023'te okullar arasındaki fark azalınca sınav baskısı da azalmış olacak ve biz bunu bir kültüre dönüştüreceğiz işte o zaman zihniyet dönüşecek. Allah yardımcımız olsun Ziya öğretmen.