Memur sendikacılığında emekleyen bir ülkeyiz.
Ülke olarak sendikacılıkta emeklememizin sebebi, katılımcı demokrasiyi içselleştiren bir devlete ve hükumete sahip olmamamızdır.
Yakın tarihe kadar memurların sendikaya üye olmaları bile mümkün değilken bu gün sendikalı memur oranı yüzde seksenleri buldu.
Bu oran sendikacılığın niteliği konusunda kimseyi yanıltmasın.
Memurların yüzde sekseninin herhangi bir sendikaya üye olmaları, sendikal hareketin niteliği konusunda çok iyi olduğumuz anlamına gelmez.
Bu gün üyelerinin kişisel ve mesleki gelişimlerine yönelik çalışmalar yapan; yöneticileri kendi meslek gruplarının menfaatleri için canla başla çalışan sendikacı sayısı oldukça azdır.
Bu serzenişi, birçok memurdan duyuyoruz.
En idealist olan memurlar bile sendikaları için “Arzu ettiğimiz gibi değil ama kötünün iyisi diye buradayım” diyorlar.
Kimi sendika, sahip olduğunu iddia ettiği misyonla taban tabana zıt insanlar tarafından yönetilir durumda.
Kimi Sendikalar “Doğru kimden gelirse onun yanında, yanlış kimden gelirse onun karşısında oluruz.” der, ancak kendi dünya görüşüne yakın insanların hatasını, günahını gördüğü zaman üç maymunu oynar.
Kimi Sendikalar, siyasi parti gibi çalışır, yönetimin attığı her adıma muhalefeti kendisine vazife bilir.
Kimi sendikalar ideolojik tahakkümün uç noktasında, özgürlüklerle mücadeleyi kendisine mücadele alanı olarak görüp yerli, milli, manevi tüm değerlerle mücadeleyi sendikal varlığının sebebi görür.
Kimi sendikalar, aşırı politize eylem ve söylemlerle memur sendikası olmanın ötesinde bir suç örgütü niteliğine bürünmüşlerdir.
Bu durum, yakın tarihimizin önemli kırılma noktalarından biri olarak değerlendirilen “siyaset kurumunun yıpranmışlığı” ile paralellik arz eder.
Siyaset, yiyenin, yalanın, talanın, çalanın çatısı altında nasiplendiği bir alan olduğu için ehliyet ve liyakat sahibi, yemeyen, çalmayan, çaldırmayan insanlar bu alandan uzak durdular. Haliyle yönetimin bizatihi kendisi olan siyaset kurumu saygınlığını yittirdi.
Bu gün bile siyaset kurumunun imajına ilişkin olumsuzluklar ayyuka çıkmış durumda.
Benzer tehlike, Sendikal alanda da kendisini hissettirmeye başladı.
Sadece üyelerinin özlük ve sosyal haklarını iyileştirmek için değil, ülkenin kakınması için taş üstüne taş koymak adına çok önemli fonksiyonlara sahip olan sivil toplum alanında lokomotif konumundaki sendikaların, sendikal alanın saygınlığına ilişkin üzerlerine düşeni yapmaları gerekir.
İyi niyetli, ayrıştırmayan, üreten, eleştiren, kamuoyu oluşturan, mensuplarının haklarını koruyan sendikalarave sendikacılar layık oldukları saygınlığa sahip olurlar
Öyle sendika ve sendikacılara kavuşacağımız günleri görmemiz umuduyla…